Ankaralı Blogger Anneler Etkinliği

Salı, Mayıs 31, 2016
Hafta sonu Ankaralı Blogger Anneler olarak Midas Hotel in ev sahipliğinde güzel bir brunchda bir araya geldik. Uzun zamandır görmediğim arkadaşlarımla görüştüm ancak çocuklarla beraber gittiğimiz için pek sohbet mümkün olamadı :) Öykütoş kalabalıkları pek sevdiği için hemen beni bırakıp aleme karıştı. Arada yerlere düştü, kalktı, yoruldu ama eğlendi. Bizler de güzel hediyelerle oradan ayrılırken biraz yorgun ancak keyifliydik. Bu arada Öykünün tek babeti yerde, tek babeti gökte ::))))







Güzel bir organizasyonu ürünleriyle destekleyen ve renklendiren markaları da hemen görelim.
Yaz mevsiminde sıklıkla kullanmamız gereken 50+ faktörlü kremler, bebek için yıkama jeli ve nemlendirici su ile Bioderma:


Allık, ruj ve fardan oluşan makyaj setiyle Biota:


El, ayak, topuk ve dudak bakım kremleriyle Mediwell


Yine şık ambalajı içinde bu sefer makyaj malzemeleri için ufak bir organizer gönderen Happy Cassetto:


Long Kisses mat ruj ve ojeleriyle Cecile:


Kalitesine her zaman güvendiğimiz marka Bepanthol:


Ankara çikolatası ile Sahi Çikolata. Sütlü fıstıklısına bayıldık.


Bergamot özlü kolonya ile Selin:


Evde kullandığım ve çok memnun kaldığım Vissmate:


Şık çay takımıyla LAV:



Rahatlatıcı bacak jeliyle Mustela/a>:


Saçları uzattığını bizzat bir çok arkadaşımla beraber deneyip gördüğümüz at kuyruğu şampuanı Revox:


Yenilenen ambalajında Türk kahvesiye Hisar Kahve:


Yeni tanıdığım, çocuklar için makarna, parmak kuklalar ve tek kullanımlık mama sandalyesi örtüsüyle Adeco:


Güneş görmeyen saçlar için özel Le soleil şampuan:


Sağlıklı içecekler ile Activia:


Ve son olarak #kirlenmekguzeldir diyen Omo dan gelen bu kutu hediyelerin en tatlısı oldu. Bu gördüğünüz kutu ufak bir iki dokunuşla kedi evi olacak ve içinde mamasıyla beraber sokakta bir kediye ev olacak :) 


Bu güzel gün için Ankaralı Blogger Anneler ' e sevgili Canan, Gülsen, Betül ve tüm katılan arkadadaşlarıma çok teşekkür ediyorum...

Hollanda Seyahati Son Bölüm: Utrecht

Pazartesi, Mayıs 30, 2016
Hollanda seyahat yazılarımın ilki olan Amsterdam yazımı burada, Volendam yazımı ise burada bulabilirsiniz. Gelelim son bölüme...


Amsterdam seyahatimiz sırasında eşimin Rotterdam da yaşayan eski bir okul arkadaşı bize Utrecht şehrini mutlaka görün diye yazmıştı. Önce gider miyiz filan düşündük. Sonra atladık gittik. Utrecht Hollanda nın 4. büyük şehri ve çok sayıda üniversiteye sahip. Şehrin büyük çoğunluğu öğrenci ve dolayısıyla nüfus genç. Amsterdam gibi turist akınına uğramadığı için de daha nezih. 


Buraya Amsterdam dan trenle gidiliyor ve yol yarım saat sürüyor. Tren sessiz tren ve iki katlı. Köpekle trene binmek serbest. Yanımıza köpekli bir kadın oturunca Öykü'ye dünyaları vermişiz gibi mutlu oldu. Yol boyu köpekle oynadı durdu. Lakin sahibi köpeği zaptetti, hayvan akıllı uslu oturdu da, biz Öykütoşu zaptedemedik, ayakta tamamladı yolculuğun çoğunu :) 


Şehre girince yapıların ve bahçelerin güzelliği ilk dikkatimizi çeken şey oldu. Yine o "film setinde dolaşıyormuş" hissi sardı beni :) 


Dom meydanındaki Dom Kilisesi ve Dom Kulesi ilk gözümüze çarpan yer oldu. Muazzam güzellikte ve yüksek bir yapı.




Pandhof bahçesi ise harika tasarımı ile kesinlikle görülmeye değer.



Sonra başladık caddeleri arşınlamaya...


Harika binalar vardı. Hem çok eski, çok özel ama çok bakımlı...






Amsterdam da olduğu gibi burada da kanallar var. Bence çok da aratmıyor Amsterdam'ı. Şehrin yeşilliğini ise anlatamam!.. Bazı fotoğrafları çekerken üstümüzde zümrüt rengi bir ışık var gibi hissediyordum. o kadar yeşil yani...Kanalların sağında solunda kafeler ve restoranlar var. Günün her saati dolu sanırım buralar. Gece çok güzel oluyormuş ancak biz tekrar Amsterdam'a döneceğimiz için akşama kadar gezdiğimizle kaldık. Gelirken bu kadar kalacağımız da bilmiyorduk, bu kadar beğeneceğimizi de...




Çok orjinal şeyler satan mağazalar vardı. Fiyatlar ise Amsterdam dan daha uygundu. Ancak taşıma sıkıntısı yüzünden pek birşey alamadık. Bazılarında aklım kalmadı desem yalan olur.

Acıkınca aşağıdaki büfeden ton balıklı sandviç yedik. Ekmeğini de kendileri yapıyorlarmış. O kadar lezzetliydi ki nerdeyse birer tane daha yiyebilirdik o koca sandviçten.



Sonuç olarak Hollanda Amsterdam dan ibaret değil. Tıpkı Amsterdam'ın Red Light'dan ibaret olmadığı gibi :) Buralara gelirken eğer ki vakit bulursanız Volandam ve Utrecht'i mutlaka seyahatinize ekleyin. Pişman olmayacaksınız :) Tek pişmanlığınız bir gece kalamamak olur bizim gibi :)


Nasıl, Utrecht'i siz de beğendiniz mi? Bir gün giderseniz beni ve yazımı hatırlayın :)
Böylelikle Hollanda seyahat yazılarının da sonuna geldik. Sırada yeni yerler var. Bol seyahatli günler dilerim :) 


Hollanda Seyahati İkinci Bölüm: Volendam

Cumartesi, Mayıs 28, 2016
Amsterdam seyahatimizde neler yaptık bu yazımda anlatmıştım. Ancak Hollanda Amsterdam dan ibaret değil elbette. Hazır oralara kadar gitmişken Amsterdam dan başka yer görmeden gelmek olmazdı, olmadı :)

Volendam, daha önce eşimin seyahatinde gittiği ve benim fotoğraflardan görüp hayran kaldığım ve Amsterdam dan daha çok beğendiğim küçük bir sahil kasabası. Ana terminalden otobüse binip rahatça gidebilirsiniz. Yol 25 dakika sürüyor. Otobüsler ağzına kadar dolu değil ve herkes oturuyor. Bebek arabası bile kendine geniş geniş yer buluyor :) Yeşil tarlalara baka baka yol anında bitiyor zaten.


Volendam'ın Harika bir marinası var. 


Ve bu marinanın arka kısmında yol boyunca gördüğünüz hediyelik eşya satan yerler, kafeler, ayak üstü yemek büfeleri var. Merkez burası.








Ancak esas güzellik Volendam sokaklarında. Buradaki evler ilginç mimarileri, tertemiz bahçeleri ve şık dekorasyonlarıyla adeta birbiriyle yarışır gibi diziliyor yol boyunca. O kadar bakımlı, o kadar temiz ki evler ben kendimi adeta bir film platosunda filan hissettim. Öyle bir gerçek dışılık var. Belki abartıyorum  bilmiyorum, bende yarattığı his bu. Evlerin hiçbirinin camında demir, parmaklık filan yoktu. Sanırım oralarda hırsızlık olmuyor :) Ayrıca evlerin yola bakan büyük camları sanki beş dakika önce silinmiş gibi tertemiz pırıl pırıldı. Her ev sahibi kendine göre camın önüne dekorasyon objeleri koymuş. Bunlar büyük vazolar, lale saksıları veya pahalı olduğu belli olan büyük cam yada gümüşten yapılmış dekoratif şeylerdi. Sanki her biri en güzel benim evim dercesine sokaktan geçenlerin beğenisine sunulmuş gibiydi. Bu tarz çok ilgimi çekti. Biz de evin içinin görünmesini pek istemez kimse, perdeler sıkı sıkı kapalı olur. Burdaysa her bir ev bir showroom gibi gösterişli döşenmiş ve perdeler de bu özenli dekorasyon görülsün diye aralanmıştı sanki.




Nüfus ise sanırım belli bir yaşın üstünde. Ya da bana öyleleri denk geldi bilmiyorum. Bu da bende "emekli olunca yerleşilecek muhteşem bir balıkçı kasabası" izlenimi yarattı. Utrecht'i görene kadar Volendam kasabası Hollanda seyahatinde favorim oldu.

Burada ara sokaklarda gezinmek çok keyifliydi. Bazı evlerin kapısındaki çöp tenekeleri minyonlar gibi boyanmış, bu bize çok ilginç ve yaratıcı geldi.


Hemen herkes evinin önüne küçük bir masa ve bir iki sandalye koymuş. Masaların üstünde, yada yanında mutlaka saksıda çiçekler var. Herşey o kadar özenli ve hoş ki, tam keyif insanı olduklarını düşünüyorum.






Volendam da uçcuz bucaksız yeşil tarlalar ve bol bol da inek vardı. Reklamlardaki besili temiz ineklerden :) Bir yakınımız bize Volendamı anlatırken "orada inek olmak bile çoğu yerde insan olmaktan iyi" demişti bir zamanlar. Ne demek istemiş şimdi anladım.

Bu şirin sahil kasabasını yarım günde dolaştık sonra geldiğimiz otobüsle şehir merkezine döndük. Eğer Amsterdam'a giderseniz büyük ihtimalle buraya da gidersiniz, ancak ben yine de yazayım, sakın es geçmeyin :)




Blogger tarafından desteklenmektedir.