Lizbon Seyahati Son Bölüm

Kasım ayında gittiğimiz Portekiz Lizbon seyahatinin son yazısına geldi sıra...Bakalım neler olmuş... Lizbon'da son gün ve hava harika! Güneş pırıl pırıl... Güneş öyle güzel parlıyor ki tek gömlekle rahatça geziyoruz ve aylardan Kasım! Ne kadar ılıman bir iklim düşünün...Bu güneşli güzel havada yemyeşil parklarda çekilen fotoğraflar capcanlı ve rengarenk çıkıyor.




Bugün ilk durak Belem Kulesi. Otobüse binip gidiyoruz. İnince incecik bir köprüden karşıya geçiyoruz ve Belem Kulesinin önüne geliyoruz. Kuleye doğru giderken bir parkın içinden geçiyoruz. Fotoğrafta gördüğünüz uçak Atlantik okyanusunu ilk geçen uçakmış. Uçaklara ve havacılığa aşırı ilgisi olan Serhan uçağı inceleyip bol bol fotoğraf çekiyor.


Ve işte Belem Kulesi... Burası 16 yüzyılda Portekizli kaşif Vasco De Gama anısına yapılmış tarihi bir kule. Son derece zarif bir yapı. 



Belem Kulesi 1983 yılında Jeronimos Manastırı ile beraber UNESCO Dünya miras listesine alınmış. Lizbon şehrinin simgelerinden biri olan bu kule ilk yapıldığında nehrin tam içindeymiş ancak nehir yatağı değişince kule de karaya yanaşmış. 



Kulenin içinde daracık merdivenlerden yukarı çıkılıyor, ama merdivenler o kadar dar ki, tek kişi zor sığıyor. Bu yüzden her bir katın iniş çıkışına trafik lambası konmuş, kırmızı yanıyorsa gelenleri bekleyip öyle çıkıyorsunuz merdivenlerden. Ancak uyarayım klostrofobisi olan merdivenlere hiç yanaşmasın! Çok dar...



Kuleye çıkınca Tejo nehrini üstten görüyorsunuz. Manzara gerçekten harika, hava da pırıl pırıl...Bakmaya doyamıyoruz haliyle.


San Fransisco daki Golden Gate köprüsünün bir benzeri olan 25 Nisan köprüsü de manzaranıza dahil oluyor.


Belem kulesinin içini gezip katlarda bol bol manzarayı seyrettikten sonra çıkış vakti geliyor. Kule kapısı önünde fotoğraf çekilme sevdam yüzünden arkamda bekleyen kalabalığı görmezden gelin lütfen :)


Buradan sonra tadı damağımızda kalan nata turtası için tekrar Belem pastanesinin yolunu tutuyoruz. Çıtır nataları mideye indirdikten sonra enerji toplayıp yola devam ediyoruz. İşte midenin bayram ettiği o mutlu an :)))




Dönüşte sokaklarda turlayıp iyice acıkıyoruz ve güzel bir yemek yemeye karar veriyoruz. Güzel bir yemekten kasıt "acelesiz ve tadına vararak yemek" demek oluyor. Çünkü Öyküyle işler her zaman planladığın gibi gitmeyebiliyor. Sen oturup keyifle bir yemek yemek isterken Öykütoş ağlayıp dışarı çıkmak isteyebiliyor. Neyse ki bugün iyi günümüzdeyiz, güzel bir restoran buluyoruz, Öykü de iyi gününde, sakince yemeğimize eşlik ediyor :)


Benimse her zaman olduğu gibi Serhan'ın yediğinde gözüm kalıyor, göz koymakla kalmayıp yemeğe el koyduğum da oluyor :) Neyse ortaklaşa yemeğimizi yedikten sonra üçümüzün de keyfi yerine geliyor.



Her seyahatimizde yapmaya çalıştığımız şeylerden biri de tekne turu. Avrupa da hemen her şehrin içinden nehir geçtiğinden dolayı hepsinde tekne turu olayı var. Ve yaya olarak ne kadar gezsenizde tekne ile denizden şehri görmek çok farklı oluyor. Akşam üstü son sefere bileti alıp vaktinde binmek için tekneye doğru ilerliyoruz.


Rüzgardan dolayı biraz üşüsek de manzara bizi mest ediyor. İşte Lizbon da en sevdiğim fotoğraf karelerinden biri bu. 



Tekne gezisinde önünden geçtiğimiz İsa Heykeli ise ünlü ve gösterişli yapılarından biri. Vaktimiz kalmadığı için gidemedik ancak heykelin üst kısmına çıkıp şehrin manzarasını izleyebiliyorsunuz. 28 metrelik heykelin kolları da 30 metreye yakınmış. Bu devasa heykelin dünya mirası listesine aday olduğunu da sonradan öğrendim. 




Bugün de güneşi tekne turunda batırırken Lizbon daki günlerimizin sonuna geliyoruz. İlk yazımda dediğim gibi hiç değilse bir gün daha olsaydı diye epey hayıflanıyoruz. Çünkü Lizbon gerçekten çok güzel bir şehir. Ayaklarımız otele gitmiyor resmen o akşam. Ama acı gerçek şu ki ertesi sabah havaalanında olmak zorundayız. 

Ve işte sabah Lizbon havaalanında biz...


Dönüş uçağında üçlü boş koltuk bulamıyorlar bize. Yanımızda Hintli bir adam oturuyor ve hostesin rica etmesine rağmen arka tarafa geçip bizi rahat bırakmıyor. Hal böyle olunca hostes Öykü için portatif bebek yatağı getiriyor ve gördüğünüz şekilde monte edip Öykütoşu uyutuyoruz. Hintlinin bacakları Öykünün yatağından dolayı iyice sıkışıyor :) Eee ne yapalım efendi olup gitseydi arka tarafa...Tabi Öykü uyanınca adamın çilesi katlanarak devam ediyor :) Kah ağlama, kah gülme, kah tepinme ile geçen beş saatten sonra  yorgun ama keyifle dönüyoruz.


Lizbon bizde çok güzel anılar bırakıyor. Oysa giderken hiç bu kadar beğeneceğim bir şehir olacağını düşünmemiştim. Gidecek olanlara en az dört gün kalmalarını tavsiye ederim. Layıkıyla gezmek isterseniz tabi... Umarım Lizbon yazılarımı sevdiniz :) Yeni seyahatlerde buluşmak dileğiyle, sevgiler...





16 yorum:

  1. Ben 2002'de iş için gitmiştim Lizbon'a, gerçekten tadı damağımda kalmıştı. Sayende yeniden gezmiş oldum. Ama görmediğim çok yer varmış tabii! Zaten gezi yazılarını çok seviyorum, fotoğraflar da ayrı güzel. Mutlu olarak okuyorum her seferinde, eline sağlık Ebru'cum!
    Yalnız şu Hintli adama gıcık oldum; neyse aklı başına gelmiştir itiş tepiş beş saat gidince. Allahım insanlar ne sinir ne gıcık ya... empati yoksunu.
    Öpüyorum seni çok, darısı nice başka şehirlere!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Lizbon gerçekten sürpriz yumurta oldu, bu kadar seveceğimizi bilsek bir iki gün daha kalırdık. Şans işte :) Hintliyi sorma, delirdim adama ya...inat etti kaldı, beş saat sıkıştı köşede :) Adam gibi git işte :)
      Bende öpüyorum canım beğenmene çok sevindim :)

      Sil
  2. Özellikle Belem kulesine bayıldım ne kadar güzel fotoğraflar bunlar böyle Lizbon harika bir yermiş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne kadar hoş bir yapı değil mi bane de bayıldım :) Lizbon gerçekten güzel bir şehirmiş...

      Sil
  3. You look beautiful, fantastic photos:)
    kisses

    http://irreplaceable-fashion.blogspot.com

    YanıtlaSil
  4. Great look dear! ♥
    kiss
    New post on my blog: http://vesnamar.blogspot.rs/2017/01/zara-coat.html

    YanıtlaSil
  5. Diğer bölümlerini de aynı keyifle okuduğum yazının son bölümü de harika olmuş.Mutlaka gidip görmek istiyorum bende ♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok sevindim beğenmene, sıcacık harika bir şehir, gidersen beni hatırla :)

      Sil
  6. Hintliler bizimkilerden de kötü:( Bu arada gezmiş kadar oldum güzel enerjinle. Çok güzel ya...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen Nilgüncüm valla şiddetle katılıyorum :( Lizbon güzeldi umarım yolunuz düşer ve beni hatırlarsın:)

      Sil
  7. Hintli adama sinir oldum, kıro..
    Güzel bir yazı olmuş :) güneşli pırıl pırıl bir gökyüzü harika görseller

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay çok güldümmm :)))))) valla iyi dedin :))) teşekkür ederim canım beğendiğine sevindim...

      Sil
  8. Çok güzel yerler. Özellikle kale çok ilginç.

    YanıtlaSil
  9. Bence Lizbona gitmeden önce iyi bir planlama yapın. Google map’ta tramvaylar gözükmüyor. Eğer e ile biten bir otobüs hattı varsa bu tramvaydır. Electrico tramvay demek ve tramvay hatları 15e, 250e gibi adlandırılıyor. şehrin turistik haritasına da güvenmeyin. Çünkü hiç kullanışlı değil. Lisbon map tarzı bir app edinin. Toplu taşımada yankesicilik yaygın aman dikkat edin. Bir de commercio meydanında marabalar ot var, cigar var diyerek yanınıza yaklaşıyor sakın muhattap olmayın. Şehir biraz engebelli, eğer yürüyerek gezecekseniz bunu da gözönünde bulundurun.

    YanıtlaSil

Yorumlarınızı benimle paylaşmak ister misiniz?

Blogger tarafından desteklenmektedir.