çekoslovakya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çekoslovakya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Prag Seyahati Son Bölüm

Cuma, Temmuz 01, 2016
Prag seyahatimin ilk yazısını buradan ikincisini buradan okuyabilirsiniz. Pegasus un uçuşu iptal etmesi ve ne hikmetse bunu bize bildirmek için Prag a gitmemizi beklemesi ve neticede bize bilgi verilmemesiyle beraber sürpriz şekilde iki gün daha kaldık Prag da. Normalde dört gün olarak ayarladığımız ancak yazdığım sebepten altı güne çıkan Prag gezimizde elimizden geldiğince gezilecek görülecek noktaları kaçırmamaya, bunun dışında sokak sokak cadde cadde gezerek keşfetmeye çalıştık. 
Lucerna Pasajı ise görülmesi tavsiye edilen ve bizim aramadan tesadüfen karşımıza çıkan yerlerden. Burası bir pasaj ve içinde tavana ters asılmış bir at ve üstünde bir adam olan heykeli ile ünlü. O heykel ince bir halatla asılı duruyor ve ben altından geçerken huzursuz olmadım desem yalan olur. Bir çok turist grubu burada fotoğraf çekiyordu. Bu çarşının içinde çok orjinal hediyelikler satan dükkanlar da vardı.


Prag da alışveriş için bir çok alternatif mevcut. Ünlü markaların hepsini bir arada bulabileceğiniz yer ise Na Prikope caddesi. Burası Champs Elysee gibi uzun ve çift taraflı ünlü markaların mağazalarının olduğu bir cadde. Markalar ve alışveriş kısmı ilgimizin dışında olunca son model arabaları inceledik biz de :) Bu ve bunun gibi onlarca süper lüks araç vardı.


Daha orta halli ve bir çok mağazayı bulabileceğiniz yer ise Palladium AVM. Tabi yurtdışında AVM gezmek ne kadar tercih edilir o ayrı konu. Bizim vakit boldu gezdik. Burası çok çok büyük bir alışveriş merkezi içinde iki yüz mağaza var ve kesinlikle AVM içinde fotoğraf çekmek yasak. Gayet net bir şekilde uyarıyorlar. Yani turist de olsan, aslında hiç ilginç bir yer olmasa da, bir hatıra fotoğrafı çekeyim diye o makinayı çıkarmayacaksın çantandan! 


Acıkınca alternatif çok diye bahsetniştim diğer yazılarımda. Buranın mutfağı öyle çok çeşitli bir mutfak değil. En bilinen ve tercih edilen ise Gulaş çorbası. Onu da denemeden gitmeyelim dedik. Fena değildi ancak benim tarzım kesinlikle değildi. Onu bunu seçen zorla yemek yiyen Öykütoş ise bu salçalı, baharatlı, karman çorman çorbayı şapır şupur yedi :) Ne diyeyim bilemedim, demek ki benim anlamadığım bir lezzet keşfetti çocuk :)


İşte yine şehri gezmenin farklı yollarından biri; tur trenleri. Aslında bunlarda çok aklım kaldı ancak yaya gezmek daha cazip geldi.


Old Town Square ve her daim orada olan baloncuklar baş eğlencelerimizden oldu. 


Gündüz döndük dolaştık yine aynı meydana geldik, gece olunca otele dönerken yine bu meydandan geçmeyi ihmal etmedik. Hem gündüz hem gece, her hali ayrı bir güzeldi.


Çok güzel binaların daha da güzel kapıları var diye bahsetmiştim. Ben bıkmadan her birinin öünde poz verdim, Serhan bıkmadan çekti.




Kafka ise bizim Atatürk misali her bir köşede bir heykeli mevcut olan en ünlü sanatçıları. Kafka'nın Başı adlı heykel ise en ilginç olanı kuşkusuz. Bu heykel metal plaklardan oluşuyor ve bu plaklar sağa sola doğru dönüyor, her seferinde Kafka' nın başı ayrı yöne bakıyor. 


Bu da yine bir başka Kafka heykeli.


Şehri ikiye bölen nehirin üstünde pek çok köprü var. Bu köprülerin hepsi ayrı güzel. Dolayısıyla sadece Charles Köprüsü değil tümü ilgiyi hak ediyor diye düşünüp hepsinde fotoğraf çektik :)


Aynı yerlerin, aynı binaların pek çok açıdan fotoğrafını çektik ve her biri ayrı güzel çıktı. Gerçekten bir şehri gezerken bol vakit olması tüm güzellikleri ve detayları tek tek görmeniz açısından şahane oluyor.


Bu arada yoruluyorsunuz ve harika parklardan birinde dinleniyorsunuz. Hem nehir manzarası hem yeşillik içinde ve şanslıysanız ördek yavrularıyla yan yana...


Bir kaç defa gittiğimiz ve her seferinde çocuktan çok bizim eğlendiğimiz Hamleys ve ayıcığı ile Öykü uyuyor olsa da bir hatıra fotoğrafı çektirmeden gitmeyelim dedik. 


Prag notlarım burada bitiyor. Benim Avrupa da gittiğim şehirler içinde en çok sevdiğim Prag oldu diyebilirim. Kendinizi ortaçağda hissedebileceğiniz kadar tarihi ve bir o kadar da canlı, yaşayan bir şehir Prag. Fırsat bulursanız mutlaka görmenizi tavsiye ederim...
Sevgilerimle...





Prag Seyahati 2. Bölüm

Salı, Haziran 28, 2016
Prag seyahat yazımın ilkini buradan okuyabilirsiniz. En son semt pazarında kalmıştık. Laf yemekten açıldı madem oradan devam edelim. Prag ın geleneksel tatlısı Trdlnik adlı bir hamur işi ve adım başı bu tatlıyı satan dükkanlar var. Mayalı hamuru elleriyle uzun ince bir rulo haline getirip ateşin üzerinde dönen kalın metal spirallere dolayarak pişiriyorlar. Üstüne de şeker ve fındık serpiliyor. Sıcak sıcak yeniyor. İsteyen içinde nutella ya da dondurmayla da alabiliyor. Biz sade yedik. Güzeldi.



Yurtdışında eğer aksilik çıkmazsa Hard Rock kafelere uğramaya çalışıyoruz. Prag da da bu geleneği devam ettirmek istedik. Ve gerçekten burası harikaydı. Tavanda asılı kocaman bir gitar figürü ve onun altına gitarın iz düşümü şeklinde kristal avize bana çok hoş göründü.


Yemekleri de gayet güzeldi. Akşamları ortam çok daha güzel oluyordur kesin biz gündüz gittik pek kimse yoktu.


Şehri köprüleriyle, caddeleri ve meydanlarıyla gezdikten sonra geriye bir tek şey kalıyor; tekne turu.  Ne kadar gezsenizde nehrin üstünden görmediğiniz bir çok şeyi keşfediyor ve harika fotoğraflar çekebiliyorsunuz. Ayrıca tekneyle gezmek de çok zevkli. Tur bir saat sürüyor. Bitişte zamanın ne çabuk geçtiğine şaşırıyor insan. 






Bu arada nehri gezisini yemekli yapmak isterseniz teknenin restoran kısmı da var. Aslında bu da keyfili olabilirdi. Ama zaten bir saat süren bir gezide manzarayı seyretmektense yemek yemek bize cazip gelmedi.


Prag da çok bahsedilen ünlü danseden evleri de kolayca bulduk. Hatta karşımıza çıktı diyelim :) Bir şehri kendi kendinize keşfetmekten daha zevkli birşey yoktur herhalde. İşte bu yüzden turla gitmektense kendimiz gezmeyi tercih ediyoruz. Danseden evler şehrin yeni kısmında. Yeni derken orada da tarihi bina çok ancak Praha1 denilen eski şehire göre burası daha yeni. Danseden iki partneri temsil ettiği için "Fred ve Ginger" diye adlandırılan bu yapı tarihi binaların arasında hemen göze çarpıyor. Bir diğer adı da "Sarhoş Ev" miş.


Ve güzel kapılar serisine bir kapı daha ekliyorum.


Nehir kenarından yaya olarak yürürken oraya demirlemiş büyük tekneleri görebilirsiniz. Bunlardan bazıları Boat Hotel. Bebek olmasa boat hotellerde kalmayı çok isterdim değişik bir tecrübe olurdu. Ancak gelmeden önce bizim için uygun olmaz diye düşündük. 


Sabahtan akşama kadar yaya olarak gezmek kolay değil, arada ufak molalar vermek lazım yoksa iş zor. Ben de burada bir minik ara vermişim.


Trafik sorunu olmayan bir şehir. Korna sesi yok, yola çıktığınızı gören araç sürücüleri metrelerce ötenizde durup geçmenizi bekliyor. Bunun için çok mu ileri bir medeniyet seviyesi gerekiyor bilemiyorum! Bence biraz insan olmak yeter...




Dönüp dolaşıp sonunda uğrayacağınız yer Old Town Square (eski şehir meydanı) oluyor. Burası bakmaya doyamadığım noktalardan biri oldu. Bu meydanda müzisyenler ve dansçılar eksik olmuyor.



Ve işte Prag deyince ilk aklıma gelenlerden, en sevdiğim karelerden biri, gerçekten masallardan fırlamış gibi değil mi?


Prag da şu gördüğünüz domuz çevirme pek revaçta. Bizim domuzdan ziyade pişiren bayanın şıklığı ilgimizi çekti. Pek çok tursit bizim gibi boy boy fotoğraflarını çekti bu bayanın.



Acıkıp da ayak üstü atıştırmak için porsiyonluk meyvelerin tadı da görüntüsü kadar güzel. Markette olsun, sokakta olsun, pazarda olsun satılan hiç bir meyvenin içinde ezik ya da çürük yok, bir tane bile. Yeme içme konusunda çeşit bol demiştim, fiyatlarda diğer Avrupa şehirlerine kıyasla uygun. Meyveler 49 kron yani 5 tl civarı.


Bir de harika hediyelik eşya satan dükkanlar var. Alınabilecek en güzel hatıra ya da hediyelik şey kukla. Ya da matruşka. Bu dükkanların çoğunun içinde fotoğraf çekimine maalesef izin vermiyorlar.


ikinci bölümü de böyle bitirelim...






Prag Seyahati 1. Bölüm

Perşembe, Haziran 23, 2016

Eğer gerçekten seyahat aşığı biriyseniz daha biri bitmeden diğerinin planını yaparsınız. Mümkünse seyahatlerinizi bir önceki seneden planlamaya başlarsınız. Bu arada elinizden geldiğince para harcamamaya çalışırsınız çünkü o parayla gittiğiniz her seyahatte bir daha asla satın alınamayacak güzel hatıralar kazanırsınız. Yani güzel anılar satın alırsınız. İşte bizde durum tam böyle. Prag için de uzun zamandır bekliyorduk. Beklediğimize fazlasıyla değdi. Prag gerçek bir masal şehri. Ölmeden önce görülmesi tavsiye edilen şehirlerden biri olması hiç şaşırtıcı değil. Ben her gittiğim yerde beğenecek birşey mutlaka bulurum, ilk günden havasına, suyuna, yemeğine uyum sağlarım. Ama Prag...bambaşka! Harikulade bir ortaçağ şehri. Ortaçağı yaşamış başka şehir yok mu derseniz var, ancak o tarihi bugüne bu kadar özenle taşıyabilmek büyük meziyet. O binalar nasıl kaldı günümüze kadar? Ve hala nasıl içinde yaşanıyor, kullanılıyor?.. İnsan bunları düşünürken bu muhteşem yapılardan gözlerini alamıyor. Hitler 2. dünya savaşında askerlerine Prag'ı tahrip etmeden almalarını emretmiş. O kadar güzel bir şehirmiş Hitler bile kıyamamış düşünün yani... Tarihi güzelliğin yanında bir de yemyeşil bir şehir Prag. Harika parklar var. Avrupa da hemen her şehir gibi şehrin ortasından bir nehir geçiyor. Vltava nehri şehri ikiye bölerken iki yakayı muhteşem köprüler bağlıyor. Bunların en ünlüsü de Charles Köprüsü. Günün her saati kalabalık ve şenlikli bu köprü. 


Biz bu seyahati Pegasus ile yaptık. Ve ne yazık ki başımıza olmayacak iş geldi, onu sonra anlatırım. Prag a uçuş iki saat sürüyor. Ve uçak inerken aşağıdaki Prag manzarasına bakar mısınız? Yeşillik derken haksız mıyım?


İlk gün öğleden sonra 3 de vardığımız Prag da hava Haziran olmasına rağmen azıcık serindi. Ancak gezmek için idealdi çünkü çok sıcak olursa gezmek mümkün olmuyor. 22-23 derece civarında seyreden havadan dolayı burayı gezmek için Mayıs Haziran en doğru zaman diyebilirim. Şehir zaten büyük bir şehir değil. Metro, tramvay mevcut ancak bunlara hiç gerek yok. Yürüyerek her yere ulaşabilirsiniz. Bu arada unutmadan yazayım hava alanından çıkınca AE (Airport Ekspres) adlı otobüsle iki kişi 120 kron yani 14 TL ye şehir merkezine yarım saatte gayet kolayca gelebilirsiniz.



Para birimi Çek kronu ve başka para geçmiyor. Ancak Euro bozdurmak için adım başı döviz bürosu var. 100 kron kaba hesapla 10 TL ediyor. Yani diğer Avrupa şehirlerine göre daha ucuz. Yeme içme konusunda alternatif çok. Uzakdoğu mutfağı çok yaygın. Bize tek bu bile yeter zaten, ilk günün menüsü çin lokantası oldu. Yemek yedirirken bizi uğraştıran Öykütoşun burada tavuktu pilavdı mideye indirmesi de doğru seçim olduğunu gösterdi. 


İlk gün caddelerde keşif turu attık. Bu aşağıda gördüğünüz taş tuğlalardan oluşan duvar da çok ilginç geldi. Tuğlayı satın alıp üstünü dilediğiniz gibi boyayıp duvarın bir tarafına ekliyorsunuz. Enteresan değil mi?


Bu arada aynı cadde üstünde Hamleys adlı oyuncak cennetini gördük ve Öykünün de gönlü olsun diye hemen girdik. Ancak içeri girer girmez biz ondan önce oyuncaklara saldırdık. Ve bir iki defa Öyküyü gözden kaçırdığım doğrudur, şşt çaktırmayın :) Kapıdan girince dev bir atlıkarınca karşılıyor sizi. Ah çocuk olsam dediğim anlardan biri daha...



Ve bu minik lavabolar yine Hamleys in tuvaletinde hayran kaldığım detaylardan. İstanbul da da şubesi varmış hiç bilmiyordum. İlk iş gideceğim. Bir de bizimkine bakalım.


Prag da her bir binanın önünde dakikalar geçirebilir, onlarca fotoğraf çekebilirsiniz. Binaların güzelliği sadece oymalı kakmalı oluşundan gelmiyor. Bir çoğunun üzerinde heykeller, yaldızlı süslemeler ve yağlıboya resimler var. Dediğim gibi oturup karşısında saatlerce inceleyebilirsiniz. Binaların kapıları ise benim özellikle ilgimi çekti ve "güzel kapılar serisi" oluşturdum diyebilirim.


Bazılarının üstünde hangi tarihte yapıldığı da yazıyor. Çok şaşkınım nasıl böyle güzel korumuş ve bakmışlar...


Ünlü Charles köprüsünü yürüyerek karşıya geçtiğinizde onların en ünlü sanatçısı Kafka nın evini gezebilirsiniz.


Kafka'nın evinden sonra çıkışta solda dünyanın en dar sokağı var. Burayı gözden kaçırmanız da çok olası çünkü gördüğünüz üzere incecik bir geçitten başka bir şey görünmüyor. Oysa burası bir sokak ve sadece tek kişi sığıyor. O yüzden de sokağın girişine ve çıkışına trafik lambası konmuş, yeşil yanıyorsa sokağa girebilirsiniz kırmızı ise geleni bekleyeceksiniz :)


Prag da dekorasyonu çok hoş dükkanlar gördüm bunlardan biri de Captain Candy adlı şekerci. Büyük variller içinde çeşit çeşit şekerler var ve içerisi mis gibi kokuyor. İçeride fotoğraf çektirmiyorlar.



Tarihi eserlerin şehrin en işlek yerinde capcanlı, sapasağlam durması burada  beni en çok düşündüren konu oldu. Sanki tarih orada öylece donmuş kalmış, zaman akmamış gibi.


Bu gördüğünüz yer ise en ünlü meydanı Old Town square (eski şehir meydanı) ve her saat kalabalık. Meydana gelmeden soldaki astronomik saat kulesi, saat başı çalarken figürler hareket ediyor ve yüzlerce kişi elinde makineyle o anı bekliyor.


Geceleri hava çok geç kararıyor nerdeyse saat 10 u buluyor karanlık çöktüğünde. Ve tabi gündüz güzel olan yerler gece apayrı bir havaya bürünüyor. Işıklandırmalarla her bir bina ben buradayım diyor. 


Opera binası en hoş yapılardan biri. Burası da her daim kalabalık. Gayet şık giyimli kadınlar ve beyler kapı önünde beklerken bize de her turist gibi incelemek düşüyor.


Şehri yaya olarak rahatça gezebilirsiniz. Hele bizim gibi bir hafta kaldıysanız (son iki gün uçak seferinin iptalinden dolayı mecburen) artık sokakları bile ezberleyebilirsiniz. Ama yok yaya gezmem derseniz bu eski arabalarla 120 krona tüm şehri şoför eşliğinde gezebilirsiniz. Daha nostaljik olsun diyenlere atlı arabalar da var.



Bir şehirde tramvay varsa o şehir güzeldir. Bu benim şahsi düşüncem. Yüzlerce yıllık binaların içinden gelen son model tramvay ne hoş bir tezat oluşturuyor değil mi?


Prag sokaklarını yaya gezmek istemeyen ve gezerken biraz da eğlenmek isteyenlere segway adlı bu aleti öneririm. Şahane birşey ve bir sürü yerden kiralanabiliyor. 


Semt pazarı ise bizdekine pek benzemiyor :) Burası domates-biber-karpuz-kavun olayından farklı olarak atıştırmalık ve gurme yeri gibi bir şey diyebilirim. Mesela peynir ve cherry domatesleri porsiyonluk tabaklarda satıyorlar.


Şampanya, şaraplar ve tadımlıklar:


Yine peynir ve yurt dışında pek görmeye alışık olmadığım zeytin. 



Peki ya şu çıtır bagetlerin güzelliği...


Prag seyahatinin ilk bölümünü bu güzel pazar manzaraları ile bitirelim. Sırada daha neler var neler...

Blogger tarafından desteklenmektedir.