avrupa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
avrupa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Karlovy Vary Gezi Notları

Pazartesi, Temmuz 04, 2016
Karlovy Vary seyahat rotamızda olmayan ve tesadüfen gitme fırsatı bulup hayran olduğumuz, Prag'a iki saat uzaklıktaki bir Çek şehri. İsminin anlamı "Kralın Banyosu" olan Karlovy Vary dünyanın en ünlü kaplıca şehri. Zamanında kral Karl burayı keşfetmiş ve bir saray yaptırmış. Sonrasında zenginler ve bürokratlar da mesken edinmiş ve popülerliğini her zaman korumuş. Kartpostal şehir olarak da anılan Karlovy Vary gerçekten bu ünvanı fazlasıyla hak ediyor. 
Kaplıcalarının yanı sıra tertemiz havası, yemyeşil doğası ve muhteşem güzellikte evleri de meşhur. Zamanında Atatürk de şifalı suları için gelmiş bu şehire. 


Eşimin çocukluk arkadaşı ile Prag da buluşmamız ve onların ısrarla burayı görmemiz gerektiğini söylemeleri ile hep beraber arabaya atladığımız gibi gittik Karlovy Vary' e ve aynen arkadaşlarımızın söylediği gibi hayran kaldık. Aslında hakkı bir gece kalmakmış ama olmadı. Eğer Prag'a giderseniz mutlaka ama mutlaka burayı planınıza dahil etmelisiniz!


Yine şehrin ortasından geçen bir nehir ve iki tarafı bağlayan köprüler vardı Pragda olduğu gibi. Buradaki nehir daha dar ve köprüler daha küçük.




Binaların güzelliğini ise gerçekten anlatacak kelime bulamıyorum. Çektiğimiz hiçbir fotoğrafı beğenemiyorum, gözümün gördüğü güzelliği belgeleyecek fotoğraf yok ne yazık ki. 



Okuduğum kaynaklarda şehirde sigara içmenin yasak olduğu yazıyor. Gerçekten havası muhteşemdi. Ancak yemek yediğimiz yerde sigara içenlere rastladım, yasak kalkmış olabilir mi bilmiyorum.


Aşağıdaki fıskiyeden gelen su 50 derece civarında termal su ve kendi gücü ile metrelerce yukarı fışkırıyor. Şehrin içinde 12 tane sıcak su kaynağı var ve sıcaklığı 76 dereceye kadar çıkan şifalı sular için bir çok turist buraya geliyor. Bu suları şehirdeki çeşmelerden maşrapalara doldurup içebiliyorsunuz. Ben de tadına baktım fena değildi. Mideye ve cilde iyi geliyormuş bu su.



Buranın bir diğer ünü de porselenlerinden geliyor.  Çok güzel ve orjinal porselen ürünler alabileceğiniz bir çok mağaza var. Burada fiyatlar Prag'a oranla daha hesaplı. Ancak el işçiliği porselenler yine de ucuz değil tabi. 


Her bina canlı renklere boyanmış bir tablonun içinde gibi hissettiriyor. Sanki burası bir film platosu, bunlar da dekor evler...Hepsi son derece bakımlı ve rengarenk boyanmış, tertemiz. Oysa ki tüm binalar çok eski. 




Atlı arabalarla şehir turu yapabilirsiniz. Bu arabaların sürücülerinin çoğu kadın, hem de gayet bakımlı hoş hatunlar, bu da dikkatimi çeken bir detay oldu.



Bu nefis parkın içinde gölet, ördekler ve nilüferler vardı. Burada çimler sanki özel bir villanın bahçesiymiş de yeni biçilmiş gibi tertemiz, yemyeşildi. Ağaçların her biri kocamandı ve göğe doğru yükselmişti. Bu asırlık ağaçların altında uzanıp saatlerce manzarayı izleyebilir ya da kitap okuyabilirsiniz.


Ve nasıl yapmışlar diye epey düşündüğüm kumdan heykel...


Bu fotoğrafı da arka planın güzelliğinden dolayı çok sevdim.  Solda görünen bina bir otel ve arkası el değmemiş orman. 


Ve işte 35 yıllık aradan sonra dünyanın başka bir yerinde buluşan çocukluk arkadaşları Serhan ve Ünsal, yanında da eşi Canan. Buradan onlara da çok selamlar gönderiyorum böyle tatlı insanları tanıdığım için nasıl mutlu oldum anlatamam. Bizim için Almanya dan kalkıp Prag'a geldiler, o da yetmezmiş gibi bizi Karlovy Vary'e götürüp gezdirdiler, sonra da otele bırakıp Almanya'ya devam ettiler. Bu nasıl bir dostluk, nasıl bir insanlıktır, hayran oldum...



Prag seyahatinin bonusu bu tatlı insanlarla tanışmak, üstüne de planımızda olmayan Karlovy Vary gibi nefis bir şehri gezmek oldu. Tekrar teşekkürler inşallah bir gün yine görüşürüz... Onlar olmasa ve burayı göremeseymişiz gerçekten üzülecekmişiz. Bu yazıyla beraber Çek Cumhuriyeti seyahat notlarım son buluyor. Şahane Prag'ı lütfen ilk fırsatta gezin, çok uygun fiyatlı turlar var, turla da gidebilirsiniz bizim gibi kendiniz de gezebilirsiniz. Ve bu seyahatin içine mutlaka Karlovy Vary'i dahil edin. Eminim siz de çok seveceksiniz :)


Münih'de Yeme-İçme

Pazartesi, Ocak 25, 2016
Münih seyahat yazılarımın üçüncü ve son kısmını da her zaman olduğu gibi yeme içmeye ayırarak Münih dosyasını bir daha ki gidişimize kadar kapatıyorum. Bir daha ne zaman gidilir Allah bilir :) Yazıların ilkini buradan , ikincisini ise buradan okuyabilirsiniz. Bangkok Phuket de dahil olmak üzere seyahat ettiğimiz hiçbir yerde yeme içme sorun olmadı. Hem yeni tatlara açık olduğumuzdan, hem yemek konusunda çok nazlı olmadığımızdan dolayı zorlanmadan karnımızı doyurduk hep. Ancak bu defa yanımızda daha henüz bir yaşında olan Öykütoş olduğu için herşey öyle o kadar da kolay olmadı. Zor da olmadı ama biraz daha seçici davranmak zorunda kaldık diyelim. Yemek tuzlu, baharatlı, fazla salçalı olmayacak, içinde domuz eti bulunmayacak, besleyici olacak...Tabi bu yemekler yaban ellerde nerden bulunacak? Bir yere oturmadan önce menüyü inceleyip Öykü'ye göre birşeyleri nerde bulduysak oralara yöneldik. Hemen her yerde rastladığımız Nord See adlı balıkçıda çok güzel balık çorbası bulduk mesela. Onun dışında Galleria Kaufhoff un yemek katında çok geniş bir açık büfe vardı. Buradan istediğiniz yemekleri tabağınıza doldurup kaç gram aldıysanız ona göre ödeme yapıyorsunuz. Burayı tavsiye ederim. Bizim AVM lerdeki food court anlayışından uzak harika bir mekan burası. Her bir malzemesi çıtır çıtır, taptaze salata büfesi...


Zeytinyağlı, sebze sevenlere...


En güzeli de her çeşit et, her çeşit makarna ve pilavın bulunduğu sıcak büfesi...


Burası da tatlı sevenlerin köşesi...


Bizim tercihimiz ise belli: cheesecake yani kasekuchen :) 


Mutlaka gidilmesi gereken yerlerden biri de Agustiner Bierhalle. Bizdeki Kıtır'ın büyük hali gibi geldi bana. Ama çok daha eski bir yer tabi. İçi hemen hemen hep dolu. İki girişi var biri restoran kısmı diğeri de bizim tercih ettiğimiz pub kısmı.




Burası çok eski tarihi bir mekan ve içine girince o yaşanmışlığı hemen hissediyorsunuz. Avizeye ise hayran olduk resmen.


Burada Öykünün payına et suyuna sebze çorbası düştü. İçine ekmek doğradık yedi ama öyle bayıldı diyemem:)


Aynen böyle azıcık destekle bitirdi :)



Dışarıda gezinirken keşfettiğimiz ve yemeden önce görsel şölen yaşatan macaron ve pastaların bulunduğu bu dükkanın adı Maelu. Marienplatz daki bu pastacının önünde kuyruk vardı.



Ve işte muhteşem makaron ağacı!...


İlk gün çok acıkmış ve ilk gördüğümüz uzakdoğu restoranına ışınlamıştık. Yurtdışında uzakdoğu lezzetlerini adım başı bulmak ve uygun fiyatlarla yemek mümkün. Ankara'da sayılı olan uzakdoğu restoranlarındaki fiyatlardan bahsetmeme gerek yok sanırım. Ankara'da ördek etinin porsiyonu 40-50 tl civarı iken burada ördek etini menü şeklinde 9 € ya yedik.


Tavuk menü de gayet başarılıydı ve fiyatı o civardaydı. Aynı restoranda daha sonra açık büfe menü aldık onun da fiyatı kişi başı 11 € idi. Burada Öyküye uygun sadece pilav vardı, mamayla beraber onu yedi.


Viktualienmarkt ise büyük bir pazar sebze, meyve ve her çeşit gıda var.



Peynirler muhteşem görünüyordu.


Minik dükkanlarda tertemiz camekanlar arkasında her çeşit sandviç vardı.


Almanya deyince aklıma ilk gelen ekmek ve peynir oluyor. Orada yediğim ekmeklerin tadını hiçbir yerde bulamam herhalde.


Marketlerde kapalı satılan peynirler ise hem çok ucuz hem de lezzetliydi. Dönerken epey bir peynir aldık.


Sondan bir önceki gün otele yakın bir arap restoranında yedik. Arap diyorum ama tam nereliler anlamadım. İki katlı kocaman bir yerdi ve dopdoluydu. Tuvaletleri tertemizdi. Burada Öykü tanıdık bir lezzet buldu: Mercimek çorba :) Yediğimiz en güzel çorbalardan biri olabilir. Harikaydı...


Daha nice seçenek vardır eminim. Bunlar bizim yediklerimizden hoşumuza gidenler. Münih' de de Berlin' de olduğu gibi çok fazla yemek alternatifi ve mekan var. Eğer iki kişi gitseydik altını üstüne getirirdik ama Öykütoşla ancak bu kadar :) Umarım Münih yazılarını beğenmişsinizdir. Ve umarım gidecek birilerine yardımcı olur yazılarım...




Münih Seyahati

Pazartesi, Ocak 11, 2016
Seyahat etmek kimine göre gereksiz, kimine göre eziyet, kimine göre de bir yaşam biçimi. Eşimle bizim en büyük hobimiz ve ortak zevkimiz gezmek ve yeni yerleri keşfetmek diyebilirim. Bazıları da bizim bu seyahatler için çok büyük paralar harcadığımızı sanıyor, onlara açıklama yapmıyor "he" deyip geçiyoruz. Fakat şunu da söylemeliyim, sadece günde 10 lira verdiğiniz sigaranızdan vazgeçerseniz yılda iki defa yurtdışı seyahate çıkabilirsiniz :) Tabi bazı önemli noktalar var onları da unutmamak lazım; biletleri takip edip uygun fiyata bulunca almak gibi...Geçen sene gittiğimiz Viyana biletinin gidişi kişi başı 39 € idi mesela. Yani öyle büyük bütçelere gerek yok seyahat etmek için. 
Gelelim Münih'e...Yıllardır evde ailelerimizle olduğumuz ve bizim için ekstra bir kutlama gerektirdiğini düşünmediğimiz yılbaşını ilk defa yurt dışında karşılamak kısmet oldu. Bu da uygun zamanda uygun fiyata bulunan Münih biletinin sayesinde oldu. İnternetten araştırırken "yılbaşında gidilecek üç şehirden biri" olarak bahsedilen Münih'i hem çok merak ediyor, hem de 1 yaşında bebekle, Aralık sonunda ve Almanya gibi soğuk memlekete nasıl gidilir de gezilir diye düşünüyorduk. Ama yine gezgin tarafımız baskın çıktı. Biletler alındı, planlar yapıldı bir cesaret yola çıkıldı. Öykütoş' la seyahat nasıl oldu onu da başka bir yazıda anlatacağım ve bebek için neler aldık, orada neler lazım oldu, bebekli ailelere rehber olması açısından deneyimlerimizi aktaracağım. 


Öykü'nün ilk defa uçağa binmesine ve aktarmalı uçmamıza rağmen bir sakatlık çıkmadan Münih e vardık. İstanbul Münih arası yolculuk 2,5 saat sürdü. Öykü bir saat kadar uyudu. O arada yolun yarısı bitti çok şükür.


Münih havaalanından bir kare...


Otelimize gidiş için havaalanından trene (S bahn) bindik ve 40 dk sonra otelin neredeyse önünde indik. Eğer merkezi yerde orta halli bir otel düşünüyorsanız Stachus Hotel'i inceleyin. Kahvaltı oda fiyatına dahil değil, eğer isterseniz kişi başı 10 €. Odalar fena değil. Temizlik güzel. Bebek yatağı mevcut. Bunu özellikle söylüyorum çünkü her otelde bebek yatağı olmuyor Türkiye' deki gibi. Rezervasyon sırasında mutlaka teyit alın.



Merkez dediğim yer Marienplatz, burada büyük bir meydan ve kiliseler var. Daima kalabalık ve turist dolu. Buradan her yere gidebilirsiniz. 


Kiliselerin içini gezmeyi ihmal etmeyin.


Yılbaşı arifesi olduğu için caddeler, mağazalar, meydanlar ışıl ışıl süslenmişti. Gündüz güzel olan yerler gece ışıklarla beraber daha bir göz alıcı oluyordu.


Glühwein yani sıcak şarap büfelerine adım başı rastladık. Türkiye de de gayet lezzetli versiyonlarını denediğim glühwein o soğukta insanın içini sımsıcak yapıyor. 


Elimdeki şarabın bardağı için depozitoyu peşinen alıyorlar. sonra bardağı götürünce 2 € yu geri alıyorsunuz. Götürmezseniz bardağı satın almış oluyorsunuz. 


Marienplatz özellikle akşam üstü öyle kalabalıktı ki bir ara yürümekte zorlandık diyebilirim. Mağazalarda indirimlerden ve yeni yıl hediye olayından dolayı adım atacak yer yoktu. İnsanların eli kolu poşet doluydu. Bizdeki gibi adım başı avm yok. Bu civarda sadece Galeria diye bir avm vardı onda da insan seli ve kasalarda kuyruk...




Geldiğimizin ertesi günü sabahtan attık kendimizi yollara. 


Viyana da onlarcasının fotoğrafını çektiğim blumen dedikleri çiçekçiler burda da yine ilgimi cezbetti. Harika laleler gördüm. 



Yeni yıl konseptine uygun süslenmiş bu pazarın adı Viktualienmarkt, burası rengarenk tezgahlarıyla tam benlikti. Bütün sebzeler minik minik ve taptazeydi. Kendi ülkemde sebze diye yediğimiz şeyler sebze ise oradaki tazecik şeyler ne merak ettim doğrusu...



Viktualienmarkt sonrası rotamız Deutches Museum oldu. Burası dünyanın en büyük bilim ve teknoloji müzesi ve yılda 1,5 milyon ziyaretçisi oluyormuş. Biz gittiğimizde de tıklım tıklımdı. Bilimin tarihini, nerden nereye geldiğimizi görmek için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bu müze için tüm gününüzü ayırmalısınız. Ki o durumda bile tamamını hakkıyla gezememiş olacaksınız eminim. Bizde saatlerce gezdik ancak hepsini bitiremedik. Geçmişten bugüne uçaklar, bilgisayarlar, değirmenler, gemiler...aklınıza gelecek ve gelmeyecek daha bir çok şey vardı.




Deutches Museum sabahtan akşama kadar vaktinizi ayırıp yorulunca yemek arası verip tekrar devam etmeniz gereken devasa bir müze. Buradan sonra gün neredeyse bitmişti. Bizde yine Marienplatz'ın yolunu tuttuk. 


Drindl adlı yerel kıyafetleri bir çok mağazada gördüm. Öyle renkli ve neşeli görünüyorlardı ki bi tane almak içimden gelmedi desem yalan olur :)


Sonunda kanatlarımı buldum :)


İkinci gün böyle bitti. Ancak Münih için daha çok yazılacak şey var...İkinci yazı gelecek...


Blogger tarafından desteklenmektedir.