türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
türkiye etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Fethiye Seyahatimiz

Cuma, Kasım 09, 2018
Bu yaz Muğla Akyaka' dan sonra rotamıza Fethiye'yi de aldık, ne de iyi yapmışız. Ben yıllar önce gördüğüm Fethiye' yi yeniden görmüş oldum, gitmediğim yerlere gitme fırsatım oldu. Gerçekten doğa harikası, muhteşem manzaralara ev sahipliği yapan, denizi güzel, sahili güzel, eşsiz tatil yerlerinden biri Fethiye.  Ancak sahiller oldukça kalabalık oluyor. Onun yerine koyları gezmek için tekne turuna çıkmak çok daha akıllıca. Biz bu gidişimizde çok fazla kalmadığımız, kaldığımız sürede de hastalıklarla mücadele ettiğimiz için planladığımız kadar gezemedik Fethiye' yi. Ama yine de gidebildiğimiz yerleri bir yazı haline getirmek istedim. Sonra tekrar gidersek yazıyı editlerim diye düşündüm. 

Ölüdeniz

Drone ile Ölüdeniz


Fethiye denince akla ilk gelen şüphesiz Ölüdeniz. Yıllar önce henüz çocukken gitmiş ve o zaman bile rengine hayran olmuştum. Dalgasız ve durgun denizinden adını alan Ölüdeniz dibindeki su kaynakları sayesinde pırıl pırıl bir suya sahip. Kum ise açık renk ve özellikle panaromik manzara saatlerce izlenmeye değer. Ölüdeniz' e gittiğimizde planımız, bu güzel kumsalda denize girmek ve eşimin yıllardır hayalini kurduğu  Babadağ' da yamaç paraşütünü yapma işini gerçekleştirmekti. Ben kendi adıma kesinlikle böyle bir aktiviteye evet diyemem diye düşünüyorum hala. Ama ne demişler "never say never" . Hayatta herşey oluyor, belki bir gün bende.... :) Eşim ise kesinlikle en ufak bir tereddüt ya da korku yaşamadan yamaç paraşütü ile uçuşunu yaptı. Herşey olması gerektiği gibi gitti, iniş azıcık sert oldu onun dışında kendisine mutluluk ve adrenalin veren eşsiz bir tecrübe yaşadı, harika fotoğraflara sahip oldu. Bize de aşağıda onu heyecanla onu beklemek düştü :) Öykütoş da ben de uçmak istiyorum diye bir saat ağladı :) Büyüyünce seni de uçuracağız diye zar zor ikna ettiler :) Ve havadan o eşsiz manzara...



Kelebekler Vadisi

Fethiye' nin Faralya köyü içindeki Kelebekler Vadisi ülkemizin en güzel doğal cennetlerinden biri diyebilirim. Burası 350 metreye varan kayalıklar arasında, ucu muhteşem bir plaja ve denize varan yemyeşil bir cennet. Kumu da açık renk, şahane.


Adı neden kelebekler vadisi derseniz burada 80 civarı kelebek çeşidi mevcut. Ayrıca nadir bulunan kaplan kelebeklerinin koloniler halinde yaşadığı bir yer Kelebekler Vadisi. 1995 den bu yana sit alanı ilan edilmiş durumda. Ayrıca Babadağ endemik zenginliği nedeniyle dünya mirası olarak korunması önerilen 100 dağdan biri. Kelebekler Vadisi' ne nasıl gidilir derseniz, Ölüdeniz' den kalkan teknelerle buraya ulaşabilirsiniz. Karadan gitmek isterseniz kayalıklardan bir saat süren yolu inmeniz gerekiyor, son derece yorucu ve tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Ancak tepeden de görmeniz şart, biz bol bol fotoğraf çektik, drone ile de çekim yaptık. Kalmak isteyenler için kamp alanı da mevcut.







Saklıkent Kanyonu

Deniz, kum, güneş üçgeninden çıkmak, buz gibi suyunda biraz serinlemek ve yeni bir doğa harikası görmek isterseniz Saklıkent' e mutlaka gitmelisiniz. Saklıkent Kanyonu 18 km uzunluğunda, buz gibi turkuaz sudan yürüyerek bazı yerde yüzerek geçebileceğiniz, iki tarafı 200 metre ile 600 metre arası değişen kayalıklara kaplı müthiş bir kanyon. Kayaların arası kimi yerde iki metreye kadar düştüğünden başınızı kaldırdığınızda göğü göremediğiniz noktalar oluyor. Saklıkent kanyonunun yüzyıllar önce jeolojik çatlama ile oluştuğu tahmin ediliyor. Giriş ücretli, suyun içinde taşlara basarak yürüneceği için girişte bulunan tesisten lastik ayakkabı kiralayabilirsiniz. Kanyonun ortasında asılı bayrağımız ise her yerde olduğu gibi burada da gurur veriyor. Kanyonda yürüyüş çocuklar ve yaşlılar için uygun değil. Belli bir noktaya kadar ancak gidebilirler. 


Ve o muazzam turkuaz suyun güzelliği...


Çalış Plajı

Fethiye' den küçük teknelerle gelebileceğiniz Çalış plajı Ölüdeniz kadar olmasa da çevrenin güzel plajlarından. 


Daha az insanla yüzmek için kesinlikle gidilir. Ayrıca Caretta Carettaların üreme ve yumurtlama alanı olmasından dolayı da özel bir plaj. Biz gittiğimizde pek kalabalık yoktu hatta gayet sakindi. Bölgede kalmak isterseniz pek çok butik otel var. Hemen her fiyata konaklama yapabilirsiniz. Deniz sonrası plaj boyu gezinti yapabilir, sıra sıra pek çok kafe, restoran ve tesis içinden kendinize uygun birinde yiyip içebilirsiniz. 


Fethiye' de daha başka gezi durakları da var ancak en başta dediğim gibi biz bu sefer anne kız peş peşe hastalıkla uğraştık. O yüzden Fethiye' yi yine iyi gezdik bile diyebilirim :) Tekrar gidersek Tlos antik kenti, Kayaköy, Gizlikent şelalesi ve Kral mezarları listemizde olacak. Umarım bizim gözümüzden Fethiye yazımı sevmişsinizdir :)





Muğla Akyaka Seyahatimiz & Yücelen Otel

Pazar, Ekim 21, 2018
Bu yıl sağlık sorunları nedeniyle planlanmış yurt dışı seyahatlerimizi iptal etmek zorunda kaldık. İyileştikten sonrada döviz kurlarının fırlaması sonrasında zorunlu olarak yurt içi gezilere ağırlık vermeye başladık. Aslında fena da olmadı ülkemizdeki güzelliklerin de yeri başka. Artık her yıl farklı bir tatil beldesini gezdiğimiz yerler listesine eklemek düşüncesindeyiz. Bu yıl daha önce gitme fırsatı bulamadığımız ancak hakkında pek çok övgü dolu şey duyduğumuz Akyaka'  ya gittik. Muğla' nın Ula ilçesine bağlı Akyaka beldesi havası, mimarisi ve doğal güzelliği ile daha görür görmez insanı büyülüyor. Eski bir balıkçı kasabası olan Akyaka 1988 yılında doğal sit alanı ilan edilmiş. Bölgede çok katlı yapıya izin yok, evler ahşap görünümlü eski Ula evleri tarzında yapılıyor. Evlerin bahçeleri ise begonvillerle donanmış, tam bir tatil rüyası görüntüsü. Ben gerçekten bu evlere hayran oldum. Adeta eski zamanda donup kalmış gibi, bozulmamış bir tatil beldesi Akyaka. Daha ne kadar böyle kalır bilmiyorum umarım hiç bozulmaz.



Burada bulunan Azmak nehri de beldenin en önemli doğal güzelliği. Nehir üzerinde yapılan tekne turlarında cam gibi berrak suyun metrelerce altında yer alan yosunları, bitkileri, balıkları görebiliyorsunuz. Derinliği yer yer 8 metreyi bulan nehir değil adeta bir akvaryum görüntüsünde. Suyun sıcaklığı tabiri caizse "karpuz çatlatan" Azmak da yüzenler de yok değil. Ancak ortalama 10 derece civarında olduğu söylenen suya ayağımı bile sokmam zor şahsen. O nedenle tekne gezisiyle yetindik. Azmak nehrinin suyu sodalı olduğu için eskiden kadınlar burada çamaşır yıkarlamış o nedenle nehre Kadın Azmağı da deniyormuş. Nehir gezisi yaparken ördeklerin geçit törenine denk geldik gerçekten çok hoştu. 
Akyaka' nın bir diğer önemli özelliği insanı bunaltmayan havası, hemen hemen hiç bitmeyen rüzgarı ve kitesurf. Son yıllarda oldukça popüler olan kitesurf tahmin ettiğimden daha fazla ilgi çekiyormuş, gidince anladım. Surf ile ilgili hiçbir tecrübem olmadığı için denemeyi düşün(e)medim. Zaten sonradan araştırıp okuduklarıma göre istesek de denememiz mümkün değilmiş, öyle ha demeyle yapılacak bir iş değilmiş kitesurf. Öğrenmesi son derece zor, efor gerektiren bir spormuş. Ama seyretmesi bile inanılmaz keyifli olan bu sporu yapmak kimbilir ne muhteşem birşeydir diye düşündüm, belki bir gün... kimbilir :) Kitesurf haricinde trekking  ve bisiklet için de nefis parkurlara sahip. 




Kitesurf yapmak, ders almak için kite academylerin bulunduğu plajda yiyecek, içecek ve temiz tuvalet de bulabiliyorsunuz. Park yeri mevcut. Ben mesela bir de sarı kamyon buldum, hemen bir poz verdim kendisiyle :)


Akyaka denize girmek için pek çok harika koya sahip. Günübirlik turlarla Sedir adasına da gidilebilir. Akyaka da pek çok otel, motel, butik otel, pansiyon alternatifinin yanı sıra çadır kurup kamp yapabileceğiniz kamp alanı da var. Biz her zaman ki gibi maceraya girmedik ve otel tercih ettik. Çok memnun kaldığımız Yücelen Otel' i de yazımda detaylı paylaşmak istiyorum ki diğer otel değerlendirme yazılarım gibi internetten araştıranlara fikir olsun. Yücelen Otel denize sıfır kum plajı, harika bahçeleri, insan seli olmayan havuzları ve lezzetli mutfağıyla bize tatilde çok güzel ev sahipliği yaptı. 


Mimarisi tek tip Akyaka evleri gibi beyaz, üstü ahşap binalardan oluşan otelin odaları da gayet geniş ve rahattı.




Otel odasından manzara yemyeşil ve bakımlı bir bahçeye bakıyor. Sabah bu manzaraya uyanmak, o temiz havayı içine çekmek gerçekten harika.


Biz Temmuz ayında gittik otel doluydu ancak yine de havuzlarda insan kalabalığı yoktu. Öğleye doğru çektiğimiz bu fotoğrafladan anlaşılacağı gibi nerdeyse kendi kendimize yüzdük diyebilirim.








Çocukla gidip rahat ettiğimiz, yemeklerinin lezzetini ve büfesini son derece iyi bulduğumuz, personeli kibar, odaları rahat Yücelen Otel Akyaka' ya gitmek isteyenler için bir tavsiye olarak burada bulunsun. Biz ilk defa gittiğimiz Akyaka' yı neden daha önce keşfedemedik diye hayıflandık ve tekrar gitmek istediğimiz yerler listemize ekledik bile. Umarım siz de en kısa zamanda bu güzel tatil beldesini ziyaret etme fırsatı bulursunuz, sevgilerimle :)




Salda Gölü: Bir Mavi Cennet

Çarşamba, Ekim 10, 2018
Son yıllarda herkesin dilinde olan popülerliğini de sonunda kadar hakeden Salda Gölü var bugün seyahat yazılarımda. Hep duyar, fotoğraflarını görür ama acaba abartılıyor mu, fotoğraflar shoplu mu diye düşünürdüm :) Bu yaz Kuşadası' na giderken rotayı uzatıp bu muhteşem doğa güzelliğini görme,  birkaç saatliğine de olsa gezme fırsatı bulduk. Ve sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim; dedikleri kadar var, fazlası bile var. Eğer hala gitmeyenler arasındaysanız mutlaka Salda Gölü' nü görülecekler listenize alın. Harika fotoğraf kareleriniz olacak, o kesin. 

Salda Gölü hakkında

Aslında benim pek sevmediğim bir benzetme "Türkiye' nin Maldivleri" benzetmesi ama yaygın olarak böyle söyleniyor. Saldivler diyenler de var. Bizim ülkemizde, bize ait bir güzellik başka bir ülkenin turistik yeriyle anılmasa daha iyi olur. Ancak bunun iyi tarafı bu popüler benzetmenin oraya giden turist sayısını artırıyor oluşu :) Maldivlere benzeyen bir yeri kim görmek istemez ki değil mi? Gelelim güzelim Salda' yı biraz tanımaya... Burdur' un Yeşilova ilçesine dört km uzaklıkta bulunuyor. Burası Türkiye' nin en derin gölüymüş biliyor musunuz? Derinliği 185 metre olarak ölçülmüş. Salda, tuzlu ve karstik bir göl. Buranın en güzel tarafı şüphesiz tropik bir kumsalı andıran bembeyaz sahili ve tabii ki bakarken insanı büyüleyen turkuaz renk suyu. Salda, Türkiye' nin en temiz ve berrak gölü olarak geçiyor. Dünyada da en temiz göller arasında beşinci sıradaymış. Gölün rengi öylesine güzel ki gerçek mi diye düşünüyor insan.


Salda Gölü' nde yüzülebiliyor mu?

İçine girebilir, yüzebilirsiniz. Göl tabanı ise yumuşak, basınca ayağınız içine gömülüyor, azıcık huylandım aslında bu durumdan :) Yüzmek için açılmak taraftarı değilim. Çünkü bazı tatsız vakalar olmuş, insanın olduğu her yerde kazalar, olumsuz durumlar olabiliyor gerçi. Bir de zarar vermediği söylenen su yılanlarından da bahsedenler var biz görmedik. Özetle, izin verilen yerlerde dikkatli bir şekilde yüzerek temkinli olmakta fayda var. Gölün suyunda magnezyum, soda ve kil bulunuyormuş. Bu nedenle cilt rahatsızlıklarına, eklem hastalıklarına, sedefe ve sivilcelere iyi geldiği söyleniyor. Biz oradayken killi beyaz çamuru tüm vücutlarına süren insanlar vardı. Bu çamurun kokusu da gayet hoş. 


Salda Gölü Koruma altında mı?

Evet Salda gölü 1989 da sit alanı ilan edilmiş etrafında yapılaşma yasak. Ancak 1992 de turizme katkı amaçlı sınırlı olarak imara açılmış. Böylesine bir güzelliğin çok çok iyi korunması gerekiyor. Son yıllarda artan turistik ziyaretler eminim ki bir ölçüde bozulmayı getirecektir. Gidenlerin de bilinçli olması, özen göstermesi şart.


Salda Gölü' nde Neler yapılabilir?

Buraya yarım günlüğüne uğrayıp etrafını gezip, suya girip, fotoğraf çekip dönebilir, ya da yolunuza devam edebilirsiniz. Salda gölünde kalmak isteyenler için ise bir kamp alanı var. Burada çadır kurabilir bir iki gün harika bir deneyim yaşayabilirsiniz. Biz mesela eşimle öyle beğendik ki hep hayalimizdeki çadır kampı fikrini burada gerçekleştirmek üzere Salda' yı ikinci kez gidilecekler listesine ekledik. Sabah şu gölün mavisine karşı uyanmak, yüzünüzü bu suda yıkamak sizce de muhteşem olmaz mı? Peki başka neler yapılabilir derseniz Yeşilova halk plajında bisiklet kiralayıp gölün etrafını gezebilirsiniz. Şu an benim gördüğüm başka bir şey yok ama ilerleyen dönemde balon turizmi ve su kayağı yapılması ile ilgili çalışmalara başlanmış. Özellikle balonun çok keyifli olacağını düşünüyorum. 


Buraya gidecek olanlar fotoğraf makineleri mutlaka yanınızda olsun. Varsa bir drone çekimi de işin kaymağı olacaktır. Tepeden manzara çok daha muhteşem çünkü. Gölün manzarası bir yana bulutların ve göğün güzelliği bir yana... Şahane kareler çekeceksiniz emin olun. Ben evlenirken Salda gölünü biliyor olsaydım üşenmez düğün çekimleri için buralara gelirdim. Yeni evlenecek olanlara duyurulur :) Bizde belki onuncu yılımızda gelir fotoğraf çekiliriz, buradan eşime mesaj gitsin :)


Bizim gittiğimiz kısımda yan yana birkaç tane küçük tesis vardı. Bunlardan birinde oturduk. Ayran, tost ve gözleme satıyordu, ayranı güzeldi. 



Son Foto: www.saldagolu.com

Kafa dinlemek, huzur bulmak ve güzel fotoğraflar çekmek için Salda gölü en doğru adres. Umarım yazım gidecek olanları ve merak edenleri biraz daha heveslendirmiştir :)



Adana Portakal Çiçeği Festivali

Perşembe, Nisan 20, 2017
Bu sene beşincisi düzenlenen Adana Portakal Çiçeği Festivali'ne ilk defa biz de katıldık. Annemin Adanalı olmasına rağmen uzun yıllardır gitmediğim bu güzel şehre festival için gitmek kısmetmiş. İlk olarak Ayşe Arman'ın köşesinde okuduğum ve bir gün gitmek için kendime söz verdiğim festivale iyi ki gitmişiz. Çok coşkulu ve renkliydi. Öncelikle Adana çok güzel bir şehir onu gördüm. Yeşilliği, palmiyeleri, kocaman parkları ile Adana gerçek anlamda bir büyükşehir. Böyle şahane bir festivale ev sahipliği yaptıkları için de ayrıca teşekkür ediyorum.


Arabayla Ankara'ya beş altı saat uzaklıkta olan Adana'ya direkt gitmedik. Önce bir gece Nevşehir'de konakladık. Sabah yola çıkıp öğleye doğru Adana'ya vardık ve arabadan iner inmez misss gibi bir koku sardı bizi...Adı üstünde portakal çiçeği festivali olunca tüm şehir portakal çiçeği kokuyordu tabi. Ben bu çiçeğin böylesine güzel koktuğunu bilmiyordum, büyüleyici resmen!..

Otelimize yerleştikten sonra vakit kaybetmeden festival alanına doğru yollandık. Biz festivalin ilk günü olan Cuma günü gittiğimiz için ilk gün aşırı kalabalık yoktu. Biz tabi buna kalabalık  bile denmeyeceğini ertesi gün anlayacaktık :) Hava 20 dereceydi, şehir mis gibi kokuyordu, kocaman parklar ve yeşillikler vardı...Festival alanında yan yana dizilmiş onlarca stand ve burada satış yapan insanlar vardı. portakal çiçeği temalı taçlar, şapkalar, saç aksesuarları, portakal reçeli, ev yapımı tatlı, pasta, sarma börek ne arasanız var diyebileceğim bu standları gezmek çok zevkliydi. İlk iş kendime ve tabi ki Öykütoşa portakallı çiçekli birer taç aldım. İlk günden ayrıldığımız pazar gününe kadar gördüğüm tüm kadınların başında rengarenk çiçekli taçlar vardı. İstisnasız hepsinde ama yaşlı, genç, çocuk, bebek kaç yaşında olursa olsun cinsiyeti dişi olan herkeste bir taç vardı ve bu benim çoookk hoşuma gitti :) 2015 de yapılan festivale 90 bin kişinin katılmış olması ve bu sene daha kalabalık denmesi bizi iyice şaşırttı. Demek ki bu tip festivaller gayet ilgi görüyor ülkemizde. Neden Ankara'da böyle eğlenceli şeyler olmaz acaba?










Portakal çiçeği festivaline siz de katılmak isterseniz erken rezervasyonla çok uygun fiyata otel ayarlayabilirsiniz. Siz siz olun son günlere kalmayın çünkü otellerde kesinlikle yer kalmıyor.
Festival zaten başlı başına bir olay ancak yine de vaktiniz kalırsa başka yerler de var tavsiye edeceğim. Mesela Atatürk Parkı! Burası kocaman, yemyeşil, ağaçlarlar, palmiyelerle, rengarenk ve harika dizayn edilmiş çiçeklerle dolu muhteşem bir park. İster biraz kafa dinlemek,ister çimlerde oturmak, isterseniz harika fotolar çekmek için bu parka gitmenizi tavsiye ederim.





Bir başka tavsiyem Sabancı Merkez Camii. Burası 20 bin kişinin ibadet edebileceği heybetli bir cami. Dışı Sultan Ahmet Camii, içi ise Selimi Camii'ne benzetilen Sabancı Merkez Camii ortadoğu ve Balkanların en büyük camisi kabul ediliyormuş.

Seyhan nehri üzerindeki Taşköprü ise şehrin simgesi olarak kabul ediliyor ve bana Prag'da ki köprüleri hatırlattı. Aslında 21 gözlü olan köprü Seyhan nehrindeki çalışmalar sonrası 7 gözü toprak altında kalarak 14 gözlü olarak bugüne gelmiş. Roma döneminden kalma Taşköprü nün Gece ayrı gündüz ayrı güzeldi.


Adana'da Ne yenir, ne içilir?

Elbetteki bir yemek cenneti olan Adana'da ilk önce Adana kebap yenir bunu yazmaya gerek yok. Ama bu aDana nerde yenir derseniz hemen kendi tecrübelerimi aktarayım. İlk gün "Adana kebap salaş yerde yenir" mottosundan hareketle Sergen Ocakbaşı diye bir yerde Adana yedik. Gayet lezzetliydi. Yanında da mezeler garnitürler filan vardı. Ancak küçük çocukla olunca salaş restoran bize pek uymadı.


İkinci seçimimiz araştırmalarımız ve tavsiyeler sonucu Birbiçer Ciğer oldu. Burada hem adana hem de ciğer tattık. Adanası çok daha güzel. Kesinlikle tavsiye ederim. Ama sakın alt katta ocakbaşına yakın yerde oturmayın acayip duman oluyor benden söylemesi. Üst katı var hemen oraya koşun, doluysa da bekleyin. Burada Adana nefis.



Kebap dışında Adana da nam salmış Kazım Büfe'ye mutlaka uğrayın. Burada her çeşit tost sandviç türevi, meyve suları,şalgam ve her tür içecek var. Amaaaa oranın yıldızı muzlu süt! Milk shake kıvamında hazırlanan muzlu sütün lezzeti anlatılmaz.


Ancak özellikle belirtmeyince bir büyük bir normal bardak veriyorlar kişi başı. Bu da bir insan evladının midesine sığması zor bir miktar. Yanında da yengen yiyebilirsiniz. Onun çok övülecek bir özelliği yok sadece hamburger ekmeği ile yapılan karışık tost diyebiliriz. Ancak muzlu süt efsane :)


Kazım büfenin olduğu caddede tam karşıda akşamcılar için şırdan satan ufak bir dükkan var. Bu şırdannedir diye merakmdan yedim. Vallahi nefisti, midye dolma gibi tadı var. üstüne turunç ya da limon sıkıp yeniyor harikaydı. Festival seyahatinden çıkıp bir gastronomi şölenine dönüşen bu seyahatte kardeşim ve eşi de bizimle beraberdi. Ve ne yazıkki bu dörtlü biraz da birbirimizden gaza gelip yedikçe yedik :)

Adana' da tatlı ne yenir, nerde yenir?

Yine Serhancığımın titiz araştırmaları sonucu tatlı için ilk durak Doğan Kaymaklı Kadayıf oldu.  1975 yılından beri aynı yerde hizmet veren Doğan Kaymaklı bildiği işte ustalaşarak farklı şeylere el atmadan bugüne gelmiş. Kadayıfın üstüne olduğu gibi süt kaymağı yayılarak servis edilen bu tatlıyı kadayıftan hiç hoşlanamama rağmen yedim, nefisti. Fıstıklı ve cevizlisi vardı ben cevizli yedim. Burayı öyle sevdik ki ertesi gün de başka yer aramadan direkt buraya geldik, kalorilere gömüldük, kilolara kilo kattık geldik :)


Son olarak Adana'dan ve festivalden karelerle yazımı bitireyim. Biz çok mutlu olduk ve iyi ki gitmişiz dedik. Seneye tekrar gitmeye niyetlenecek kadar sevdik portakal çiçeği festivalini :)







Sevgilerimle :)





Blogger tarafından desteklenmektedir.