Lizbon Seyahati 2. Bölüm

Lizbon' a gidince diğer tüm yurtdışı seyahatlerimizde olduğu gibi orada yaşayanları inceledik bol bol. Sokakları, caddeleri, ulaşım imkanlarını, şehrin genel mimarisini ve genel havasını. Ve burada kesinlikle son derece pozitif bir hava var ona kesin eminiz. Burada yaşanır yani! 


Havası, denizi, manzarası, huzuru...Sabah erkenden deniz kenarından yürümeye başlayarak güne başlıyoruz. Hava çok güzel ama hafif deniz esintisi var. O yüzden in bin yaparak gezmeye devam ediyoruz. Belem' de bulunan Jeronimos Manastırına varıyoruz. 


Burası dıştan çok nefis görünüyor. Dantel gibi ince ince işlenmiş göz alıcı bir yapı. Manuelin tarzın başarılı örneklerinden ve şehrin simgelerinden olan bu manastır 1983 yılında UNESCO Dünya miras listesine girmiş. Manastır yapımına 1501 yılında başlanmış ve yapımı tam 70 yıl sürmüş! Yılda 70 kg altın harcanmış inşası için. Allahtan bıkıp yarıda bırakmamışlar da bizlere görmek nasip olmuş böyle harika bir yapıyı :) İşin şakası bir yana bu maliyetli inşaatın gideri baharat ticaretiyle finanse edilmiş.


Dışı gibi içi de ince ince işlenmiş, nefis bir yapı. Bakmaya, fotoğraflamaya doyamadık.






Yine pusetten firar eden ve kendine eğlence bulmaya çalışan Öykütoş...


Hayvan severlik böyle bişey işte, taştan da olsa gidip başını okşayacaksın:)


Çıkışta ünlü Belem Pastanesini buluyoruz. Burası 1873 den beri faaliyet gösteriyormuş ve nata adlı turtası meşhur. Öyle ki kapısında uzun bir kuyruk var bu turta için. 


Ben tatlı sevmem diye hiç ilgilenmedim önce. İçeri girdik, dıştan sanki ufak bir pastane gibi görünen Belem Pastanesi labirent gibi kocaman salonlara açılmaya ve büyüdükçe büyümeye başladı. Hiçbir salon da boş değildi.



Ve herkesin önünde kahve yanında da o meşhur turtadan var. Tabi bizde aldık hemen. Ben fazla yiyemem tadına bakmak için bir kere ısırırım dedim, daha doğrusu böyle başladım... Sonra bir iki derken üç tane yedim! Böyle güzel birşey olmaz! Tatlı deyip geçmek haksızlık bu lezzete... Bir de fırından çıkar çıkmaz satıyorlar sıcacık çıtır çıtır... Keşke buraya bir çanta dolusu getirebilseydim ama imkansız tabi böyle birşey... Bu nata nedir derseniz; minik bir kase şeklindeki milföy hamurunun içinde kıvamı krem karamele benzeyen ama tadı ondan kat be kat güzel olan bir krema var. Yerken isteyen tarçın, pudra şekeri serpiyor üstüne. Hepsi bu! Ama lezzeti...anlatılmaz!..Yiyenler hak verecektir diye düşünüyorum :)



Buradan sonra otobüsle Praça Do Comercio yani ticaret meydanı denen yere geliyoruz. Buraya saray meydanı da deniyormuş. 


Gördüğünüz şahane tak ise Rua Augusta takı. 


Buranın karşısında ise kalabalık insan grubu görüyorsunuz, oturmuş sohbet ediyor, kimi müzik çalıp para topluyor. Burada merdivenler var insanların oturduğu ve akşama doğru sular yükselince tüm merdivenler su altında kalıyor ilginç bir şekilde.
Derken kestane satıcısını görüyoruz. Gelmeden okumuştum tuzlu kestanesi ünlü diye, Bir paket alıyoruz tabi tadına bakmamak olmaz :) Tuzlu dedikleri üstü tuzla kaplanıp pişirilmiş ama içi bildiğimiz kestane tadında, tuz filan yok. Ancak bizdeki gibi yanık yada çiğ değil, her biri yumuşacık harika pişmiş bu kestaneyi çok seviyoruz.



Burada metro, otobüs, tramvay her türlü ulaşım aracı mevcut. Bir de nostaljik tramvay var isterseniz şehri onunla gezebiliyorsunuz. İçi aski ahşaptan ve son derece nostaljik bu tramvay bazen tıkış tıkış olsa da çok zevkli. Zaten dolup boşalıyor, yani sürekli kalabalık değil.


Ayrıca dolu olsa bile Öyküden dolayı ben anında yer buluyorum :) 




Sonrasında tekrar merkeze dönüp bir restorana giriyoruz. Burası eski bir yere benziyor, garsonları bile yaşlı :) Girmeden bir göz atıyoruz içerisi kalabalık ve yemekler de gözümüze hoş görünüyor hemen oturuyoruz.


Ben codfish denen balıktan istiyorum, Serhan kırmızı et. Her ikisi de güzel servis ediliyor. Yanında sebzesiyle, garnitürüyle gayet hoş. Ancak benim codfish epey tuzlu. Özelliği böyleymiş. Bana çok tuzlu geliyor. Hatta balık düşkünü olmama rağmen bitiremiyorum, o derece yani... 


Burada yemek iki kişi 28€ tutuyor. Biz yemeklerde içki içmediğimiz için fiyat makul oluyor. Hoş burada içki de çok ucuz.


Yemek faslından sonra caddeleri gezerken Portekiz takımı Benfica'nın mağazasını görüyoruz. İçi kıpkırmızı dekorasyonuyla çok hoş görünüyor. Formalar, eşofmanlar ne ararsanız var. Karşımıza çıkmışken bir girip kolaçan ediyoruz.


Sonrasında buraya has codfish balığından yapılan bir çeşit balık köftesi varmış onu buluyoruz. Son derece güzel dekore edilmiş bir yer ve ışıl ışıl avizeler, dore sandalyeler filan derken yemek yemesek de epey fotoğraf çekiyoruz.


Bu bizim içli köfte gibi birşey, dışı balık köftesi içinde bir çeşit peynir var. Ne yazık ki tadını anlatamıyorum çünkü tıka basa toktum. Giden benim yerime de yesin :)



Bugünü de böyle kapatırken ertesi günün son gün olmasına üzülmeye başlıyoruz.


Gün batımını sahilde izleyip bol bol fotoğraf çekiyoruz.


Lizbon'da son gün ve son yazı yakında...
Sevgilerimle...









8 yorum:

  1. You look beautiful:) Great coat:)
    Have a nice day!
    kisses

    http://irreplaceable-fashion.blogspot.com/

    YanıtlaSil
  2. ne güzel o tramvaylarına da bayıldım :)

    YanıtlaSil
  3. Okurken gitmiş kadar oldum kalemine sağlık ;)

    YanıtlaSil
  4. Yazın düşündüğümüz bir şehir. İnceliyorum şimdiden. Kısmet. mMlum kimse önünü göremiyor rahat rahat. İnşallah gidersek tekrar yazılarına dönerim Ebru:) Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hadi hayırlısı diyelim o zaman benden de sevgiler :)

      Sil

Yorumlarınızı benimle paylaşmak ister misiniz?

Blogger tarafından desteklenmektedir.